Mehmet Akif Ersoy Şiir Müzesi’nde yapılan Şair ve Yazar Hüseyin Akın ile Öykücü-Denemeci Özgür Şahin’in konuşmacı olarak yer aldığı programda Huzur romanının tarihi ve dönemi itibariyle edebiyatımıza katkıları ele alındı.
Beykoz Belediyesi’nin çay ikramı yaptığı programa Beykoz Kent Konseyi üyeleri, edebiyatseverler, öğretmenler, öğrenciler ve ilçe sakinleri katıldı.
22 Şubat 1948 – 2 Haziran 1948 tarihleri arasında Cumhuriyet Gazetesi tarafından tefrika edilen, 1949’da tek cilt olarak yayımlanan 391 sayfalık romanının “Mümtaz” karakteri çerçevesinde kurulduğunu, Cumhuriyet sonrası kültürü red ya da kabul ikilemleri yaşayan, bir kuşağın temsilcileri olarak içinde geçen karakterlere yönelik değerlendirmeler yaptığına değinildiği söyleşide, ayrıca arka planda İstanbul’u çok güzel işlemesiyle öne çıktığı, bu anlamda en güzel İstanbul portresi çizen romanların başında kabul edilebileceğini aktarıldı.
Hüseyin Akın: “Tanpınar eskiyi önemser. Sadece geleceği değil, geçmişin de mirasını ifade eder.”
Huzur’da ifade edilen kavramların batılılaşma, modernizm ve nihilizm bağlamında ele alındığını belirten şair ve yazar Hüseyin Akın: “Kitabın yazıldığı zaman, henüz devletin yeni kurulduğu, Cumhuriyet ve Osmanlı arası arafta kalmış aydın tiplerinin olduğu bir dönemdir. Tanpınar eskiyi önemser. Sadece geleceği değil, geçmişin de mirasını ifade eder. Köklerle irtibat kurar Tanpınar. Hepsi ortak bir zamanın içine dâhildir. Bütünlülük, süreklilik zamanlılık dediğimiz şey budur. Hiçbir şey kesintiye uğramaz. Geçen geçmemiştir. Hepsi ortak bir zamanın içindedir. Hatta Yahya Kemal’e sorarlar, nüfusumuz kaç diye O da uçuk bir rakam söylediğinde şaşıranlara, ‘ölülerimizi de sayıyoruz’ der. Ölüleri de yaşayanlar içine dâhil eder. Böyle bir devamlılık var. Tanpınar siyasetle uğraştığı halde siyaset üstüdür. Tanpınar hiçbir zaman ilerici olmamıştır, zaman anlamında da bu böyledir. Yani ileriye giden bir zaman, eskide kalan bir virane yoktur.” dedi.
Özgür Şahin: “Romanın çerçevesi 24 saat içinde geçmesidir.”
Romandaki zaman algısından yola çıkarak modernleşme, zaman ve teknolojik gelişmeye değinen Özgür Şahin; eserle ilgili düşüncelerini: “Romanın çerçevesi 24 saat içinde geçmesidir. Romandaki ifadelerden yazarın çizgisel zaman anlayışına karşı olduğunu görebiliyoruz. Dönemin doğu – batı çatışması Tanpınar için de çok önemli. Romanda da devrin yemek yeme biçiminden hayatın her alanına yayılan zaman kavramının nasıl işlendiğini görebiliyoruz. Her şey iç içe. Saatin icadıyla birlikte aydınlar topluma şekil vermeye başlarlar. Batı merkezli bir zaman algısı oluşmuştur. Tanpınar’ın etkilendiği yazarların ortak noktası 1. Dünya savaşı öncesi bazı yabancı yazarların zaman algısına karşı çıkmaları. Romanda 24 saat içindeki her şey ve Mümtaz karakterinin çocukluğu gençliği iç içedir. Zaman, batının kendi argümanlarıyla hayata dayattığı bir sınır olarak algılanır devrin yazarlarınca. Tanpınar’ın zaman konusunda ne düşündüğünü irdelersek, tam olarak neye cevap verdiği hangi sorunlarla cebelleştiği anlaşılmaz. Yazarların zamanla bir çatışma içine giren unsurları nedir? Buna değinmek gerekir. Romanda sürekli bir hareket vardır. Zaman kavramı Dairesel bir zaman var çizgisel bir zaman değil” şeklinde ifade etti.
Hüseyin Akın: “Huzur Romanı, İstanbul’un eski halini resmeder”
Romanın yapı ve tekniği açısından bir yenilik olduğunu ifade eden Akın: “İstanbul’un eski halini nasıl resmedersin derseniz, Huzur adlı romanla derim. Huzur dinginliğin ifadesi aynı zamanda. Mesela bu gün Huzur romanı yazılamaz. Hangi motif, hangi dekor, hangi arka planı kullanacaksınız? Huzur romanında tüm karakterler, yani aşık olunanlardan biri de İstanbul. İstanbul şehri burada bir kahraman olarak da vardır. Kısa sürede birçok hadiseyi anlatan Huzur romanı, yapı ve teknik açısından yeni bir tekniktir. Özellikle o dönemde resim, heykel, tüm sanatların müzikle ifade edilmesi gibi romanda da bir senkronizasyon görülür. Tanpınar müziğe özel bir değer atfeder. Bu yüzden Huzur’u yüksek sesle okumak lazım. Ondaki İstanbul’un tüm semtlerini yansıtan yerleri, şu an hiç izi bile kalmamış olan tarihi eserlerini bir tablo gibi görebilirsiniz. Toplumun birçok katmanlarını simgeleyen 4 karakter ve bölümden oluşan romandaki olaylar, duygu çatışmaları, eserdeki Mümtaz’ın etki alanında olan şeylerdir. Boğazda yaşamak, İstanbul’lu olmak da bir elitizmdir.”diye konuştu.
Her ay bir ustanın kitabının konu edileceği Mehmet Akif Şiir Müzesi’ndeki “Türk Edebiyatında Öncü Kitaplar” adlı programda gelecek ay Peyami Safa’nın Fatih Harbiye adlı romanı konuşulacak.