1930’ların İstanbul’u. Futbolun sadece futbol olduğu, Beykoz’un da Türk futbolunun en mühim parçalarından olduğu yıllar. Beykoz’un en önemli simalarından; ”Benim anam, babam, çoluğum-çocuğum hep Beykoz’dur. İnşallah Beykoz’da ölürüm.” cümleleriyle hafızalara kazınan Kelle İbrahim’in türlü zorluklarla dolu hayat ve Beykozspor hikayesi. Beykoz’u ayakta tutma çabaları…
Beykoz için, kimin nerede ihtiyacı olursa orada.
1908 yılında Ahmet Mithat Efendi’nin yalısında, arkadaşlarıyla yaptığı görüşmelerde ortaya çıkmıştır Beykoz Kulübü. Semtin gençlerine spor yapma imkânı verecek bir cemiyet kurma fikri ortaya atılmış ve ardından Beykoz İttihadı Teavün Cemiyeti Mümarasatı Bedeniyye Şubesi kurulmuştur. Yakın zamanda yine Beykoz’da Anadolu Derneği adı altında bir kulüp daha kurulmuş, bundan hemen sonra Şark Kulübü adı altında futbol oynayan gençler tarafından yeni bir oluşum meydana getirilmiştir. İşte bu kulübün oyuncularından olan İbrahim Kelle ve arkadaşları İdman Yurdu adını ekleyerek Şark İdman Yurdu adım almışlardır. Daha sonra bütün bunlar Zindeler Yurdu adı altında ve Şark İdman Yurdu renkleriyle (sarı-siyah) birleşerek Beykoz Kulübü’nü meydana getirmişlerdir. Kulübün kurucusu olmasa da, Kelle İbrahim’in Beykoz Kulübü’nün kurulmasında çok büyük payı vardır. Futbolu bırakması da hiç bir şeyi değiştirmemiş, yine varını yoğunu Beykoz için harcamıştır. Oyuncu bulmuş, çalıştırmış, yetiştirmiştir. Kulübün her şeyiyle ilgilenmiş, üye kaydından sporcu kayıtlarına, muhasebeden ihtiyaç listesine her şey ondan sorulmuştur. Sadece futbol değil bir çok başarılı sporcu barındıran Beykoz’da kürek, yüzme, atletizm, boks, güreş branşlarında nerede kimin ihtiyacı olursa Kelle İbrahim oradaymış.
İbrahim, ya da herkesin bildiği ismiyle “Kelle” İbrahim.
Hem Beykoz için, hem de Türk futbolu için çok farklı bir yeri olan Kelle İbrahim, 1897’de Beykoz’da doğmuştu. Babası Beykoz Kasrı’nın bahçıvanı olduğundan kasrın müştemilatındaki bahçıvan kulübesinde dünyaya gelmişti. Saray terbiyesiyle büyümüştü. O dönemde bambaşka bir güzellikteki Boğaz’ın en güzel köşelerinden birinde dünyaya gelmesi, belki de onun en büyük şansı oldu. Denizle ormanın birbirine karıştığı bu güzel Boğaz kasabası onun en büyük aşkı oldu ve üzerine kimseyi sevmedi. Beykoz onun ilk aşkıydı ve öyle de kaldı. Bilenler bilir, eski ve köklü İstanbul kulüplerinde semt ve kulüp, oyuncu ve halk ayrıştırılamazdı, hepsi iç içeydi. Biri diğerinden beslenirken, öbürü ondan destek alırdı. Kelle İbrahim de yeteneğini bu doğal antrenman sahasıyla besledi ve geliştirdi. Beykoz çayırı onun ilk meskeniydi, futbolla ilk orada tanıştı. 14 yaşındayken semtin takımına girmişti bile.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Altınordu Kulübü çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalınca kulübün yöneticileri Beykoz Kulübü’nden yardım ricasında bulunmuştu, Beykozlu yöneticiler de bu yardım isteğine kayıtsız kalmamışlar ve en yetenekli iki genç oyuncuları Kelle İbrahim ve Emin Beyi Altınordu’ya yollamışlardı. Kelle İbrahim o günlere ait hatıralarını yakınlarına şöyle anlatmıştı: “Rahmetli Emin ile sabah peynir ekmeğimizi alır, yola çıkardık. Beykoz’dan yürüye yürüye Kadıköy’e giderken yolda kumanyalarımızı yer, karnımızı doyurmaya çalışırdık. Sonra da sahaya çıkar, aslanlar gibi maçımızı oynardık.”
O dönemin zor koşulları göz önüne alındığında belli ki abartısız, mütevazı bir bakış açısı o günleri yaşayan çoğu insanın olduğu gibi Kelle İbrahim’in de kişiliğini belirlemişti. Destek amacıyla verildiği Altınordu’da yıldızı bir anda parlamış ve Milli Takım kadrosuna çağrılmıştı. Bununla beraber oynanan ilk milli maçta Altınordulu İbrahim olarak kadroda yer almıştı. Arkasından 1924 Paris Olimpiyatlarına katılan milli kadroya çağırıldı. Milli Takımın ilk yurtdışı deneyimi Olimpiyatlardaki Çekoslovakya maçıydı. O, 5-2 kaybedilen bu maçta yer almadı, fakat Olimpiyatlara bambaşka bir anlamda damgasını vuracaktı.
Federasyon o dönemde Olimpiyatlarda hazırlaması için Milli Takım’ın başına İskoç Billy Hunter’ı getirmişti. Paris’e varıldığında kafile Olimpiyat köyüne yerleşmişti. Olimpiyat köyünde yapılan çalışmalarda turnuvaya katılan dünya futbolcuları arasında düzenlenen bir yarışmaya Kelle İbrahim de katılmıştı. İlk önce antrenörü Billy Hunter la karşılıklı olarak topu yere düşürmeden 250 kafa pası yapmış, bireysel yarışmada ise tek başına topu düşürmeden 163 kez kafasında sektirerek rekor kırmıştı. Olayın esas ilginç yanı ise bu yarışmaları seyreden Uruguaylı yöneticilerin Kelle İbrahim’den ricası olur. Teknik olarak üst düzeyde olan Uruguaylı futbolcular ayaklarına ne kadar hâkimseler, hava toplarına o derecede uzaklardır. Yöneticileri Kelle İbrahim’den, oyuncularına kafa vuruşu antrenmanı yaptırmasını istemişlerdir! Böylece İbrahim (hem de futbolcu olarak katıldığı bir turnuvada) Uruguay Takımı’nı çalıştırmaya başlamış; ama daha ilk antrenmanda oyuncuların ağzı bir karış açık kalmış, çünkü kafası üzerinde topu düşürmeden bir kaleden öbürüne götürmüş ve “şimdi sıra sizde,” demiş. Sonuçta dersini iyi çalışan Uruguay Takımı ayakları kadar olmasa da kafalarını da çalıştırıp Andrade, Arispe, Casella, Cea, Chiappara, Etchegoyen, Ghierra, Petrone, Scarone, Urdinaran ve Zingone’li kadrosuyla Olimpiyat şampiyonu olunca, Uruguaylı yöneticiler Kelle İbrahim’e bir teşekkür belgesi vermişlerdir. Bu başarısının ardından 1934’te Soyadı Kanunu çıktığında, başka isim aramasına gerek kalmadan soyadına kavuşmuştur: “Kelle”
”Beni tavuklar tanır, kuşlar tanır.”
Özellikle, Kelle İbrahim Arena isminin her nedense muhafaza edilmeyip yeni stada Beykoz Stadyumu isimi verildiği bu dönemde iyice anlam kazanan bir hatırayla sonlandıralım…
Sene altmışların ortası, Beykoz çayırının bir köşesinde üç-dört arkadaş oturmuş laflıyorlar. Yanlarına şişman, kel kafalı, topallayan, dev gibi cüsseli, fakat devamlı gülümseyen bir adam yaklaşıyor. Adam yanlarına yaklaşıyor ve gülümseyerek eksik harflerle çocuklara soruyor: “Beni tanıdınız mı?” Çocuklar hep bir ağızdan cevap veriyorlar: “Yok, tanımadık,” Yaşlı adam gülümsüyor ve şöyle diyor “Tanımadınız mı? Beni tavuklar tanııırrrr, kuşlar tanııırrr, ben kafamda iki yüz kere top sektirdiiimmmm…”
Gülümseyerek yoluna devam ediyor. Çocuklar arkasından bakakalıyor bu devin. Şaka mı, gerçek mi olduğundan bihaber. Oysa arkalarından bakakaldıkları, belki de bir sene sonra oynamak için can atacakları Beykoz Kulübü’nü Beykoz yapan adam. Bir canlı tarih, o Kelle İbrahim…
Ona tavuklar tanıyor, kuşlar tanıyor lakin bir biz tanımıyoruz galiba…
Kaynaklar:
Dinyakos, Türkiye Spor Tarihi
Cem Zamur, Onun Gibisi Gelmedi
Spor Postası, 1934